19 Kasım 2013 Salı

02 Ağustos 2013 / İzmir-Afyon / 394 Km

Epey zaman oldu, dünya telaşından ancak zaman bulabildim. Aslında ancak zaman ayırabildim yazmak daha doğru olur. Oldukça fazla bilgi silinmiş aklımdan. İyiki seyir defterimi sağlam tutmuşum. Fotoğraflar ve seyir defterimdeki giriler faydalı oldu uzun zaman sonra yazmama.

Bugün hem Ezgin, hem de benim için uzun zamandır (hakikaten uzun zaman ama) planını yaptığımız ve çoğu zaman gerçekleşmesi imkansız gibi, hayal gibi gelen yolculuğun başlangıç günüydü. Geçmiş zaman kullanmayı sevmiyorum yazarken, bir dahaki tura günü gününe yazabilirim. Geçen iki tur da hep günü gününe yazacağım dememe rağmen bunu üçüncü büyük gezimde de gerçekleştiremedim ve her şey bittikten sonra kaleme alabiliyorum. Neyse.. Umarım Nepal gezimde günü gününe yazabilirim.

Sabah Ezgin ile telefonla görüştük. Ezgin, sabah saat 1000 gibi Fethiye'den hareketlendi ve benden daha önce Afyon'a vardı. Daha önceden Afyon Öğretmen evinden yer ayırtmıştık. Geceliğine ikimiz de kişi başı öğretmen olmadığımız için 45TL ücret ödedik.

Ben öğleye kadar işe gittim ve saat 1200'de eve geldim. Bir haftadır hazırladığım ve yine de son geceye kalan hazırlıklarım Allah'tan bugüne sarkmadı ve saat 1300 gibi hazır olan yan çantaları motora iliştirip yola çıktım. Evin garajından çektiğim fotoğraf motorun takometresindeki kilometreyi 4942 Km olarak gösteriyordu. Bu arada yolda edindiğim tecrübeden 2012 V-Strom takometresinin GPS takometresine göre %7 daha fazla gösterdiğini keşfettim. Yani motorun takometresine göre 107 Km/h giderken GPS'den okuduğum anlık hizim 100 Km/h idi. Bu da demek oluyor ki 2012 V-Strom'larda %7'lik güvenlik marjini bırakmışlar.

Evden çıkmadan motorun kilometresi

Evden çıkınca 10 Km uzaklıktaki Urla sanayide bulunan Sabri Usta'ya uğradım. Sabri Usta vefat ettiği için oğulları var artık. Cana yakın, motordan anlayan ustalar ve Suzuki yetkili servisi aynı zamanda. Yola çıkmadan bir hafta önce motorun genel bakımını yaptırmıştım, ama yine de zincire, yağa ve teker hava basınçlarına baktırmak istedim. 3 litre de Castrol marka motor yağı aldım (25x3=75TL). Sabri usta ile vedalaştıktan sonra vurdum yola. Hedefte Afyon:

Bugünkü rotamın GPS izleri

Ağustosun ikisi olduğu ve öğle vakti yola çıktığım için havanın sıcaklığı 34-36'lı derecelerde seyrediyor ve her zaman olduğu gibi full koruma ile yol aldığımdan çok terleyip bolca su kaybediyordum. Lakin, geçmiş turların tecrübelerini bu turda kullanmaya başlamıştım. Daha önceden de yazdığım gibi terleme ile beraber su kaybı oldukça arttığından bu sefer yola Camelbak ile çıktım. her 30 veya 45 dakikada bir benziklerde 1-2 dakika durup hortumdan su emdim. Kaskım full-face olduğu için yolda seyir halinde su içemiyordum. Ama ilerleyen günlerde bunun da bir yolunu buldum ve kaskı hafif yukarı kaldırıp, kaskın altından su hortumunu sokup su içebiliyordum. Böylelikle aşırı yorgunluk olmadığı taktirde bir depo benzin bitinceye kadar durmadan sürüş yapabiliyordum. Ezgin, flip-up kask kullandığı için sağa çekip, biraz yavaşlayıp su içiyordu.

Radar korkusundan dolayı seyir hızım 100-110 Km/h idi. Böylelikle az da yakıt yakıyor, benzin için durmam gerekmeden Afyon'a girebilmeyi hedefliyordum ve hedeflediğim gibi de oldu. Bir depo benzinle GPS'e göre 398 Km sonra, saat tam 1800'de Afyon Öğretmenevi'ne ulaştım (N38 45.131 E30 33.054). Öğretmenevine vardığımda benzin ışığı yanmaya başlamıştı. Uşak'tan sonra süratimi biraz arttırdım, çünkü ramazandı ve iftar trafiğine yakalanmak istemiyordum. Tabi bir de yemek bulma sorunu olabilirdi.

Ezgin kapıda karşıladı ve motoru öğretmenevinin arkasına çektik.

Afyon Öğretmenevi

Afyon Öğretmenevi, motoru çektiğim yer ve içinden o gün için gerekli eşyaları alırken

Afyon Öğretmenevi, Ezgin benden önce geldiği için motoru çekmiş, çantaların üçünü
de odaya çıkartmış. Tabi bu çanta sökme takma işini bir daha yapmadı :)

Ezgin daha önce geldiği için odaya çıkmış, duşunu almış ve kısmen yerleşmişti. Ben yan çantaları sökmeden, içinden gerekenleri alıp çıktım. Duş aldım, üzerimden çıkanları kurumaları için camın önüne astım. Ezgin'le biraz sohbet ettik ilk günün heyecanıyla. Sonra yanımıza aldığımız eşyalardan konuştuk, birbirimize kısa bilgiler verdik. Yola çıkmadan, yanımıza atıştırmalık alalım demiştik ama tabi ben 64 Ezgin ise 120 kilo çekiyorduk baskülde. O yüzden, benim atıştırmalık kavramım ile Ezgin'inki elbette farklıydı. İste Ezgin'in yanına aldığı "atıştırmalıklar":

Sağ olsun, atıştırmalık ayağına Ezgin marketi talan etmiş

Ben yanıma bir-iki Snickers ve fazladan 2L su almıştım. Yoldan önce yaptığımız paylaşıma göre, ben ilk yardım çantası alacak, Ezgin ise destek hapları alacaktı. Bu destek haplarının epeyce faydalarını gördük. Kesinlikle uzun yolculuklar için Camelbak ile tavsiye edeceğim ikinci zorunlu malzemedir. Her gün bir tane multivitamin, bir tane balık yağı ve bir tane de bağışıklık kuvvetlendirici hap alıyorduk. Ekstradan (yine önceki tecrübelerimden) ishal hapı da aldım yanıma ve Ezgin bunun faydasını gördü.

Bu atıştırmalık işinde aslında ramazan olmasının psikolojik etkisi de vardı. Malum, Anadolu'nun içlerine girdikçe muhafazakarlık artıyor ve ramazan ayında bazen açık yer bile bulamıyorsunuz. Bulsanız da insanlar oruç tutarken yiyip içmek pek hoş olmuyor.

Yolculuğun, gezginliğin temel prensiplerindendir gittiğin yerlerdeki inanca ve uygulamalarına saygı göstermek. Biz de bu konuda oldukça hassas davranmaya çalışıyorduk.

Akşam saat 2020 gibi iftar vaktiydi. Öğretmenevinin lokantası daha önce açılmış, ama sadece bir menu ile hizmet veriyorlardı. Biz oldukça acıktığımızdan iftarı bekleyemedik ve öğretmenevinde kalan diğer konuklarla o tek menuyü yedik. Tavuk sote, pilav, çorba, salata ve tatlıdan oluşan menuye 8.50 TL gibi bir para ödedik. Yemekten sonra biraz dinlendik ve akşam serinliği çökünce çay bahçesine indik. Çay içerek keyif yaptık ve soda ile de mineral depoladık.

Öğretmenevinin bahçesinde sohbet edip, yorgunluk attık.
Ezgin facebook'una fotoğraflar yükledi

İlk günün kondüsyonsuzluğu, sıcakta yol almanın yıpratıcılığı ile buluşunca da saat 2300 gibi yataklara girdik. Ben uykuya dalmadan o günün fotoğraflarını ve GPS verilerini bilgisayara yedekledim, mailları kontrol ettim ve bunlar bitince ışığı kapadım, uyumak için battaniyeyi üzerime çektim. Uykuya dalmadan her zamanki gibi düşünceler geçti aklımdan.

Bu daha ilk gündü ve önümüzde sürülecek 8500 Km yol ve 14 gün vardı.

Heyecan var mıydı? Hayır, yani hissedilenler heyecanla anlatılamazdı sadece. İçinde heyecanın da olduğu bir çok duygunun karışımıydı hissettiğim. En çok merak vardı evvela. Yarın ne olacağı, nasıl olacağı, neden olacağı merakı. Sonra, karşılaşılan herhangi bir durum için gerek mental gerek ekipman olarak donanımımın yetip yetmeyeceği sorusu vardı. Pes etme noktam neydi, ne olursa pes eder geri dönerdim? Bunu merak ediyordum. Tek motorla gezmede değil, hayatın hemen hemen her noktasında pes etme, yenilmeyi kabul etme, bırakma, vazgeçme eşiğim çok çok yüksektir. Direncim sağlamdır yani. Bu sebeple o zaman da şimdi de pes etme noktam olarak gördüğüm iki nokta vardı:

1- Motorun turu tamamlayamacak şekilde arızalanması veya hasar görmesi/çalınması,
2- Ölümcül veya uzun süre hastanede kalmam gerekecek bir kaza geçirmem. (veya uzucu bir haber almam da olabilir tabi)

Yoksa, sıcakmış, para-pul çalınmasıymış, sınırdaki zorluklarmış gibi şeylere asla pabuç bırakmazdım, bıramadım da.

Böyle düşününce de kaza ve arıza durumu hariç, insan her şeye kendini gerek mental, gerekse ekipman olarak hazırlayıp yola çıkıyor. Nitekim, yolculuk sırasında ufak tefek medikal sorunlar atlattık, sınırda terso durumlarla karşılaştık, sıcaktan iflahımız gevredi, Ezgin'in motorda ufak sorunlar oldu falan....

Sonuçta motorlar "enduro" idi ve bu yolculuk da "endurance"! Gereksiz risk elbette almadık ama gerektiğinde de sınırları zorladık. Önemli olan her gece gemiyi limana yanaştırmaktı. Önceden yaptığımız yol ve konaklama planlarına pek sadık kalmadık. Böylece hedefe ulaşmak yerine, hedef için yolda olmaktı çabamız ve tek hedef vardı: Hayatta bugüne kadar yaşanılmış ve pek de renkli olmayan kısımlarına sünger çekmek, bir başka deyişle beyaz sayfa açmak. Bu yüzden, Ezgin yola çıkmadan çok önce yolculuğun adını beyaz sayfa koymuştu. Benim de sıkca kullandığım kelimeyi kullanıp yolculuğun adını beyaz sayfa candır koyduk. Elbette bunun yanında sağ salim yurda dönmek ve güzel anılar biriktirmek, biriktirdiğimiz bu güzel anıları da sevdiklerimizle paylaşmaktı.

İlk günün sonunda ayrı ayrı da olsa Afyon'a sorunsuz varmıştık ve bundan sonraki 14 gün boyunca birbirimizden hiç ayrılmayacaktır. Aynı odada kalacak (hatta 2-3 kere aynı yatağı paylaşacak), aynı banyoyu, tuvaleti kullanacak, aynı yollardan gececek, aynı güneş altında terleyip, aynı ruzgarla serinleyecektik. Bu, aslında dostluğunda bir sınavı olacaktı. Yirmibir yıllık (rakamla 21 yıl) bir dostluğun sınavı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder