Unuttuğumdan az önce GPS verilerinden baktım ve sabah 0549'da tekerler dönmüş ki GPS kayda başlamış. Demek 0500 sularında uyanmışız. Otelde kahvaltı vardı ama beklemek istemediğimizden hemen yol alalım dedik. Zaten fazla da dağılmamıştık dün geceden. Üzerimizi giyindik ve ortalıkta olan 3-5 parça eşyamızı da artık pratiklik kazandığımızdan hemen toplarlayıp motorların başında aldık soluğu. Motorları da hazırlayıp bastık gaza. Benim Garmin GPS'e yüklü olan openstreetmaps bizi zorlamadan Tebriz'den çıkartıp İran'ın güneydoğusuna giden ana yola soktu. Benzin sıkıntımız vardı ve direk çevre yoluna çıktığımızdan benzinci bulmamız biraz zor oldu. İlk benzicide depoları fulleyip hiç zaman kaybetmeden yola devam ettik. Aslında bugünkü hedef Esfehan'dı. Biraz rotayı değiştirmeye başlamıştık. En güneydeki hedefimiz olan Shiraz'a bir an evvel varip geri dönüşte dura dura gelmeyi düşünmüştük.
Çevre yolundan direk otobana bağlandık. Gişelerden korna çalıp, selam verip geçtik. Az gittik uz gittik. Boş sayılabilecek otobanlardan 100-120 Km/h hızları ile düz gittik. Yolun asfalt kalitesi iyi, genelde 3 şeritli otobandı. Bugünkü yol genel olarak çorak bir iklimde ve kavurucu sıcaklar altında geçti. Yol sıkıcıydı diyemiyorum, çünkü İran'ın içlerine doğru ilerlemenin heyecanı tüm sıkıntıyı ve sevimsizlikleri perdeliyordu. Yaklaşık iki saat sonra hem biraz dinlenmek hem tuvalet ihtiyacını gidermek hem de benzin almak için duralım dedik. İran'da otobanlarda dinlenme tesisi ve benzinlik çok sık olan bir şey değil. O yüzden depoyu mümkün mertebe doldurmak en mantıklısı. Yol kenarında bir sonraki benzinliğe olan mesefa genelde yazıyor ama o benzinlik bazen kapalı olabiliyor veya sadece gaz satan istasyon olabiliyor. O yüzden tavsiyemdir mumkün mertebe depoyu doldurmaya bakın. Zaten dinlenmiş de oluyorsunuz. Neyse. Bir tesis gördük ve duralım dedik. Durduk.
Bugünkü rotamız
Çevre yolundan direk otobana bağlandık. Gişelerden korna çalıp, selam verip geçtik. Az gittik uz gittik. Boş sayılabilecek otobanlardan 100-120 Km/h hızları ile düz gittik. Yolun asfalt kalitesi iyi, genelde 3 şeritli otobandı. Bugünkü yol genel olarak çorak bir iklimde ve kavurucu sıcaklar altında geçti. Yol sıkıcıydı diyemiyorum, çünkü İran'ın içlerine doğru ilerlemenin heyecanı tüm sıkıntıyı ve sevimsizlikleri perdeliyordu. Yaklaşık iki saat sonra hem biraz dinlenmek hem tuvalet ihtiyacını gidermek hem de benzin almak için duralım dedik. İran'da otobanlarda dinlenme tesisi ve benzinlik çok sık olan bir şey değil. O yüzden depoyu mümkün mertebe doldurmak en mantıklısı. Yol kenarında bir sonraki benzinliğe olan mesefa genelde yazıyor ama o benzinlik bazen kapalı olabiliyor veya sadece gaz satan istasyon olabiliyor. O yüzden tavsiyemdir mumkün mertebe depoyu doldurmaya bakın. Zaten dinlenmiş de oluyorsunuz. Neyse. Bir tesis gördük ve duralım dedik. Durduk.
Tebriz-Qom arası dinlenme tesisi.
Tabi durur durmaz dost ve kardeş İran halkından insanlar yavaş yavaş yanımıza sokulmaya başladı. Ortadakinin adı Mahmood. Artiz bir abimizdi ama Türkçe bilmediğinden soldaki delikanlıyı çağırdı. Adını hatırlamıyorum. Geldi, çevirmenlik yapmaya başladı. Klasik sorular soruldu yine. Kıymeti nedir motorların, nereden geliyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz, nereleri gezeceksiniz, ... işte yol kenarında bir yolcuya yakınlık göstermek için ne sorulması gerekirse soruyorlar. Bu sorular aslında kendinizi güvende hissetmenizi de sağlıyor. Cidden çıplak doğup, çıplak ölüyoruz ve doğarken de ölürken de farkımız yok insan olarak. Farkımız doğumla ölüm arasında geçen zamanlarda bize "diretilenlerden" kaynaklanıyor.
Aynı tesis, Ezgin tuvalete uzadı, ben nöbetteyim.
Mega semaver
Yukarıdaki fotoğrafta görünen aslında mega bir semaver veya tevellüdü eski olanların bilebileceği cinsten bir banyo kazanı. Kazanda devamlı su kaynıyor ve üstteki demlikle çay demleniyor. Misafire, hele ki Türk misafire beleş. Sağ olsunlar çay da ikram ettiler. Ramazan olmasına rağmen kimse pek rağbet göstermiyor ramazana. Aslında titiz ve huylu birisiyimdir. Ama yolculukta nasıl oluyorsa bu huyum evde kalıyor. Hiçbir şeyden tiksinmiyorum. Bir keresinde Fas'ta 3 kişinin yarım çaylarını döktüğü demlikteki çaydan içmişliğim vardır. Yine olsa yine içerim!
Sıra geldi benzin almaya. Durduğumuz tesisteki benzin pompaları henüz kullanıma açılmamış ve geçici olarak bir tankerin arkasından benzin servisi yapıyorlardı. Ama sorun şu ki, bu yolun karşısındaydı. Önce Ezgin Tenere'si ile gidip yolu teftiş etti ve V-Strom'un da gidebileceği bir yol olduğunu söyledi. Sonra toprak yoldan ve köprülerin altından geçerek yolun karşısındaki pompaya ulaştık. Hayatımda ilk kez -ve şimdilik son kez- böyle bir sistemden depoyu doldurdum.
Tanker benzinlik
Fulle usta.
Depoları ikimizde doldurduktan sonra çok yollar gittik, otobanlar geçtik. Uzun otoban sürüşleri yaptık. Ara hedef olarak Qazvin vardı. Qazvin yoluna sapınca Ezgin yavaşladı ben de yavaşladım. Durdu, durdum. Zincirden ses geliyor, dedi. Hava kaynıyor, çok sıcak. Az ileride bir köprü vardı. Köprüye kadar gidelim, altındaki gölgede bakarız, dedim. 100-200 metre köprüye kadar sürdük. Baktık ki zincir çok gevşemiş. Benim yanımda iki ayarlı anahtar vardı ama bu anahtarlar somunları sıyırdı ve malesef zinciri ayarlayamadık. (Bir dahaki tura not: Asla ayarlı anahtar alma, somun sıyırıyor. Paşa gibi hangi civata ve somunlar hayatiyse hepsi için yıldız ağızlı anahtar al!) Qazvin'e kadar gitmeyi ve orada bir tamirci bulmayı deneyecektik. Neyse ki hemen hemen her şehrin girişinde olduğu gibi Qazvin'in girişinde de tamirciler vardı. İlkinde durup zinciri ayarladık. Ama görünen oydu ki Ezgin'in zincir Türkiye'ye kadar dayanmayacaktı.
Tamirciden görünüm. Yemek zamanı yakaladık Ramazan'da
Hemen yardım ettiler ve çay tekliflerini buz gibi su ile değiştirdik.
Sonunda da hatıra fotoğrafı çektirdik.
Zincir tamamdı. Yola devam. Artık otobandan ayrılmiştik ve şehirlerarası yoldan devam ediyorduk yolumuza. Sıcak bir yandan, kamyonlar ve onların eksoz dumanları diğer yandan derken belki de bu turun en berbat sürüşünü yaptık. Bildiğiniz çorak çölü 40 derece celsius altında 2 saatte geçtik. Hani bir şey olsa sığınacak ağaç gölgesi yok. O derece. Hiç de durmak istemedik, durmadık da. Ama resmen sıcakla, çorak bir kuraklığın verdiği ruhsal çöküntüyle, acaba zincire bir şey olur mu sorusuyla ve yavaş yavaş acımaya başlayan sag kulak kanalımla o yolu nasıl gittik bir biz bir de Allah biliyor. Sonunda dayanamadık ve Saveh'te Qom'a 1-1.5 saat sürüş mesafesinde mola verdik. Saat aksam 1800 sularıydı ve o geceyi Saveh'te mi Qom'da geçirelim diye konuştuk ve sonunda Qom'a geçirmek üzere mıtabık olduk. Saveh'e varınca bir lokanta aradık, kısa bir arayıştan sonra da bulduk.
Saveh'te dinlenirken
O kadar terlemiş, sıcaktan bitap düşmüş ve psikolojik olarak da kendimizi o kadar zorlamıştık ki, sanırım Saveh'te durmasaydık Qom'a ulaşamayabilirdik. Tipik İran lokantası yukarıdaki fotoğraftaki gibi. Geniş sedirler var ve yemekten sonra yayılabiliyorsunuz. Klasik olarak pilavlı Adana söyledik ve 2-3 de alkolsuz bira. Ramazan ama herkes yiyip içiyor, hatta nargile bile tüttürüyorlardı. Burada 1 saatten fazla kaldık. Oradaki insanlar Qom'a kestirme yol tarif ettiler. GPS ve harita da bir yere kadardı. Ezgin ailesi ile konuştu. Biraz kendimize gelince düştük yine yollara.
Ve
yolculuğun
en ama en zor kısmını
az sonra yaşayacağımızdan
haberimiz yoktu!
Aradan dereden Qom'a ulaştık. Yine bir iftar vakti. Qom girişinde durduk (bkz harita-1), hem biraz dinlenmek hem de nereye gideceğimizi konuşmak için. Ama ne mümkün, ışık hızı ile etrafımız çevrildi ve biraz da rahatsiz edici şekilde yaklaşımlar oldu. Sonra biri geldi çat pat Türkçe ile beni biraz öteye götürdü. Dikkat edin, burada Türkleri sevmeyenler olabilir, dedi. Bunu Ezgin'e diyince, hemen motorlara atlayıp uzaklaşmak istedik ama ne mümkün, etrafımız en az 20-30 moped, mobilet tarzı motorla çevrildi. Daracık caddelerde sağımızdan solumuzdan bize teğet geçmeye başladılar. Arabalar bile dibimizden geçiyor, bir ellerinde cep telefonu fotoğrafımızı çekiyorlar ve bir yandan da "İbrahim Tatlıses, Abruu Gundeşşş" diye bağırıyorlardı (Razzab olayını ayakkabı kutuları vasıtasıyla öğrendim ve neden Ebru Gündeş'i tanıdıklarını da daha yeni -17 Aralık- anladım). Tabi baktıkları yöne yani üzerimize doğru da istem dışı sürüyorlardı. Mopedler hiç dibimizden ayrılmadı, bizi geçenler ileriden geri dönüp tekrar yanımıza geliyor tekrar geçiyorlardı. Yüklü 300 kiloluk motorları onları 80-90 kiloluk motorları ile aynı sanıyorlardı. Bir kez daha durmayı denedik. Yine etrafımız çevrildi ve bu sefer çantalar falan oynanmaya başladı. Yine çok rahatsız olduk, ben bu sefer sert çıktım ve hemen gitmek istedik. Ama U dönüş yapmak mümkün değildi. O zaman anladım ki, İran'da yol verilmiyor, yol alınıyordu (bkz harita-2). Yarım debriyaj gide gide trafiği kestip U döndüm. Ezgin biraz zorlansa da o da başardı. Nereye gittiğimizi bilmeden sürdük. O da korkutucuydu, çünkü şehrin sakat yerine gidiyormuşuz gibi manzaralar oluşmaya başladı (bkz harita-3) ve moped çemberinin içinde yol alıyorduk. Sonunda dayanamadım, durdum. Ta bizi Qom girişinden beri takip eden bir çocuk da yanımda durdu. Bir yerden sonra güvenmek lazımdı insanlara. Kaskı çıkardım dedim "yahşi otel, otel, yahşi otel" 3-5 ergen konuştu. Sonra beni takip edin gibi bir hareket yaptı. Ben de elimle yavaş sür anlamına gelen işaret yaptım. Bu geçen yaklaşık 25-30 dakika tüm yolculuğa bedeldi. Tam iftar trafiğinde Qom gibi mollaların yetiştirildiği bir yerde teker çevirmiştik ve artık bu tur için pişmiştik.
Neyse, çocuk bizi sahiden de Qom'un en iyi otellerinden birine götürdü (Khorshid Otel - N 34 38.671 E 50 52.727) . Batı standartlarında ve geceliği 45 Dolar'dı. Tam Qom'um göbeğinde ve Fatima Masumeh'in türbesinin tam karşısındaydı.
Bu karışıklığı daha iyi anlatmak için haritaları detaylandırdım.
Qom'un girişinden otele kadar olan rotamız. 1- girişte durup dinlenmeye çalıştığımız ama üstü kapalı tehtid edildiğimiz yer 2- En zor U-dönüşlerimden biri 3- Qom'un Harlem'ine yolculuk
Foto-1- girişte durup dinlenmeye çalıştığımız ama üstü kapalı tehtid edildiğimiz yer
Foto-2- En zor U-dönüşlerimden biri
Foto-3- Qom'un Harlem'ine yolculuk
Otelin önüne geldik. Önündeki park yerine çektik motorları. Ezan biz otele varmadan okunduğundan hava alacakaranlık olmuştu. Çocuk gitti, etraf biraz sakinleşti. Motorlardan indik, 42 derece celsius'ta kaos içinde motor sürmüştük ve Ezgin sanırım yükselen şekerinin de etksiyle psikolojik bir çöküş yaşıyordu. Evvela montları çıkartık ve otelin merdivenlerine çöktük. Resmen çöktük ve kaldık. Ezgin sinirden küfür ediyor, ben de onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Camelbak'lerde boşaldı. Neyse, sakinleşince resepsiyona gittik, odamızı aldık. Motorları kapalı parka çektik ve yolculuğun en zor gününün psikolojik hasarını onarmaya koyulduk. Duş aldık. Artık yemek için bile dışarı çıkasımız yoktu. O günün akşam yemegini Ezgin'in yanında getirdiği hazır çorba, peksimet ve diğer acil durum yiyeceklerinden karşıladık. Sonrasında biraz yarının rotasını konuştuk. Her şey geçip biz de rahatlayınca bugün neler yaşadığımızı biraz da geyiğe vurarak paylaştık. Otelde bedava WiFi vardı. İkimiz de yataklarımıza çekilip biraz internette gezindik. Bulmuşken whatsapp, viber, e-mail gibi bilimum internet nimetlerini kullanıp Türkiye ile haberleştik. Sonra Ezgin hemen uykuya daldı. Ben kapının önüne çıkıp bir sigara içtim, biraz fotoğraf ve video çekip geri döndüm ve bilgisayar işlerini hallettikten sonra ben de yattım.
Fatima Masumeh'in türbesi
İftardan sonra sakinleşmiş Qom trafiği
Trafik polisi kulubesi bana eski Türk filmlerini hatırlattı
Khorshid Otel girişi
Bakmayın siz 37 dediğine. Motorun göstergesinde 42 derece celsiusu gördüm.
Videoyu çekerken kamerayı epey sallamışım. Sağ olsun Youtube düzeltti benim için.